Thursday, October 9, 2014

SORU SORMAK

Hepimiz, daha iyi, en doğru, en kullanışlı ve en mükemmel cevapların peşindeyiz! 
Özellikle de böylesine netameli günlerde..at izinin it izine karıştığı...neler oluyor bize şaşkınlığı içinde yuvarlanıp gittiğimiz demlerde, bütün müşküllerimizi halledebileceğini vehmettiğimiz hazır cevaplarımıza daha bir sıkıca sarılıyoruz! 
Derdimize derman olacak varoluşsal cevaplar, içimizdeki ukdeleri birer birer çözecek, öfkemizi teskin edecek ve düşmanımızın çanına ot tıkayacak "kapaklık" cevaplar...


Dinlemeksizin, muhatabımızın başına boca ettiğimiz, lafı ağzına tıkadığımız ah o ezber cevaplarımız... onlarla ne mesudane bir hayat sürüp gidiyoruz!

En müşkil suallerin cevabını katlamış dürmüş de akıl cebimize itinayla yerleştirmisiz ya, ne bozar artık bizi! 
Kafalarımız o kadar rahat!

Hala arayan, düşünerek sorgulayan kafası karışık kimi zavallıların ise bizim mahallemizde yeri yok! 
Bizden ırak olasıca, bu hiç bir yerde tutunamayasıcalara sadece acınır! Allah onlara da "dogru" yolu göstersin ; ama Allah onlara bizim yolumuzu göstersin, tek doğru yolu. Mecburi istikameti...

Azizim, halbuki, öncelikle, sormayı, sorgulamayı önemsemeli, kafaları birazcık da olsa "doğru" soruyu aramaya zorlamalı değil miyiz! Şu siyasetçilerle ütülen, medyayla da ütülenen kafalarımızı...

Soru sormanın bir sanat, bir ilim olduğuna ve "Gerçek"in izinin ancak bu sanatın ve zanaatin imkanlarıyla sürülebileceğine günbegün daha çok inanıyorum.


Gün içinde aklıma güzel bir soru takıldığında, bu sorunun keyfini çıkarmak benim için büyük bir zevk haline geldi son zamanlarda. Önyargılarımı yerle bir etse bile bazen.

Güzel bir soru akla hemen kolayca gelmiyor dostlar, gelince de kıymeti bilinmeli...hemen öyle cevap arayıp bularak baştan savmaya çalışmadan, o güzel sorudan hasıl olacak tedailerle fikirhanemiz şenlenmeli. O şahane soru, kimbilir hangi taze fikirlere , hangi hayati keşiflere ufuklar açacaktır!

Çevreme baktığımda, iş ve okul hayatında, emsallerine nazaran bir adım öne çıkan kimselerin soru soranlar, olayları, kişileri ve durumları sorgulayarak anlamaya çalışan insanlar olduğunu fark ediyorum. Sorarak, farkında olanlar... 
Ölümün, hayatın...sonuzluğun, kuşatılmışlığın...acizliğin, Sonsuz Kudret'in..

Düşüncelerini, meselelerini en güzel bir formülasyonla sual kalıbına dökebilmede mahir olanlar, müşküllerini en doğru kelimelerle sorulaştıranlar... 
Soru yağmurları altında sırılsıklam  ıslananlar... 

Eleştirel, analitik ve yaratıcı sorular geliştirmek,  zaman zaman altında ezildiğimiz  sorunlarımızı daha iyi anlamamıza ve bilahere bu sorunlara daha yenilikçi ve yenileyici çözümler üretmemizi sağlayacak.

Sorularımız, kimliğimizi, kişiliğimizi ve değerlerimizi bir süreç müvacehesinde rafine etmemize, önkabullerimizi, peşin yargılarımızı, hazır cevaplarımızı tekrar be tekrar teşrih masasına yatırmamıza imkan sağlayacağı, her dem biraz daha fazla insan olmamıza yarayacağı için çok hayati...

Özellikle şimdilerde, soru sormanın, cevap vermekten daha değerli hale geldiği süreçlerden geçiyoruz. 
Hem şahıs olarak hem de toplum ve ülke olarak müptelası olduğumuz asırlık önyargılarımızı sorgulayarak sarsma mevsimindeyiz.
Yerinde, zamanında ve üsturupluca kotarılmış  bir sorunun, bir ülkeyi değiştirebileceğini düşünüyorum.

Şahsen, ben çok bilmişlerin, başöğretmen edalı mutekebbirlerin her konudaki otoriter cevaplarından bıktım usandım artık!

Keşke, insanlara sırf soru sormayı öğreten okullarımız olsa..en azından öğretmenlerimiz..
Soru sorma yeteneğini geliştirmek böyle özgür bir kültür tesis edebilmek eğitm sistemimizin en önemli, meselesi olmalı!
Nesillerimizin ruhu, Merhum Ahmet Kabaklı'nın " İnsan yetiştirmemeye göre düzenlenmiş" eğitim sistemimizin elinden kurtulsa da, askerde presleyici, limitleyici kural ve nizamnamelerin elinden kurtulamıyor! Hazır ve ezberletilmiş cevapların sakin iklimine sığınıyoruz. Oh ne ala!


Soru sorandan hoşlanmayan, sorgulamayı teşvik etmeyen şu yasakçı kültürü ne zaman yıkarız! 


Descartes'ten mülhem, Sokrat'tan müntehil şöyle diyelim;
" Soruyorum, o halde varım"...varsak, sorarız.

İçlerimize inşirah salacak şeylerin bir " Neden"  veya " Neden olmasın" sorusuyla başlayabileceğine inanıyorum!
Mesela Tolstoy, ne güzel soruyordu: İnsan ne ile yaşar?
Buyurun bu sorunun cevabına!

Bilenler söylemiyor, söyleyenler de bilmiyorsa eğer, bilmek için sormalıyız, sorgulamalız.

Ben de herkesin kendince ezber cevapları olduğunu bilmeme rağmen ortaya iki soru tevcih ederek müsaade istiyeyim:
İŞİD nedir?
Türkiye'yi Suriye'de savaşa sokmak isteyen kimdir?

No comments:

Post a Comment