Sunday, May 31, 2015

ERZURUMLU BİR İSLAM ALİMİ: FETHULLAH GÜLEN -1

         

         Medyada her gün Fethullah Gülen ile ilgili yalan yanlış haberler çıkıyor, yazılar neşrediliyor. En son Yenişafak’ta “Fethullah Gülen'e memleketi Erzurum'da net mesaj: "Dadaş ihaneti affetmez" başlıklı haberi okuyunca iki bölümden oluşacak bu yazıyı yazmaya karar verdim. Bu yazılarda, Fethullah Gülen’in şahsiyetinde, onun İslam ve Türkük anlayışında Erzurumluluk olgusunun kökenlerini irdelemeye çalışacağım.
       Erzurum, Doğu Anadolu’nun merkezlerinden… Fethullah Gülen’in doğum yeri. Günümüz Türkiye’sinin en etkin seslerinden biri olan Gülen, nitekim Trakya ve İzmir’deki devlet memuriyetinin ilk dönemlerinde “Erzurumlu Hoca” ismiyle maruf olmuştur. Gülen, Erzurum merkeze yakın Korucuk köyünde 1941’de doğuyor. İlk onsekiz yılını bölgede, Korucuk, Alvarlı, Pasinler, Erzurum arasında geçiriyor. 1958’de işi gereği ülkenin Batı bölgelerine gittikten sonra da memleketi Erzurum’la olan bağlantısını hiç koparmıyor. Erzurum’a en son ziyaretini Amerika’ya gitmeden hemen önce 1999 yılında gerçekleştiriyor. Bugün Amerika’nın Pennsylvania eyaletinde mukim olan Gülen’in Türkiye ile, doğup büyüdüğü yerlerle köklü bağlılığının devam etmekte olduğunu gerek yanına gidip gelenlerin anlattıklarından, gerekse bizzat yazı ve sohbetlerinden gözlemleyebilmekteyiz. Doğup büyüdüğü, dini eğitimini aldığı yerlere karşı derin bir nostalji hissiyatıyla, daüssıla duygularıyla merbut olduğu gözlemlenen Gülen, Erzurum ve Korucuk’tan bahsettiğinde bazen duygusal, bazen de çoskulu bir ruh haletine bürünüveriyor. Gülen’in vasiyeti, kendi köyüne gömülmek…
           Fethullah Gülen’in hayatından, eserlerinden ve hareketinden söz eden akademik çalışmaların rahatlıkla en önemlileri arasında sayılabilecek olan Hakan Yavuz ve Muhammet Çetin’in kitaplarında bile Gülen’in şahsiyetinde ve düşüncesinde, doğduğu coğrayfanın etkisi derinlemesine incelenmemiştir. Bununla birlikte Yavuz, Erzurum bölgesindeki ana akım kültüre, dini ve manevi atmosfere biraz daha yakından bakabilmiş ve bu ortamın Gülen’in şahsiyetinde  etkili olduğu tezini ileri sürmüştür.
           Gerçekten de dikkatli bir Gülen okuru, bölgesel kültürün kendisinin üzerinde ne denli tesirler icra ettiğini görebilir. Mesela, Gülen selis ve düzgün bir İstanbul Türkçesiyle konuşmasına rağmen, dikkatlice kulak verildiğinde konuşmalarında Erzurum’un özel diyalektiğinin ve ağzının halen kendisini derinden derine hissettirdiği farkedilir. Sıklıkla bölgeye ait yerel deyimler, söyleyişler kullanır, halk hikayeleri ve yerel hatıralardan bahisler açar. Yine bölgede yaşamış ve topluma hizmet etmiş manevi şahsiyetlerin kendi çocukluğu üzerinde kalıcı etkiler icra ettiklerine değinir sohbetlerinde…
       Şerif Mardin, Said Nursi üzerinde yaptığı o yetkin çalışmasında Doğu’nun, hassaten de Bitlis’in Nursi’nin manevi ve fikri şahsiyetinde, onun İslami yorumunda hasıl ettiği hayati tesirlerden söz eder.[1]  Şerif Mardin, kitabına Said Nursi’nin doğum yeri olan Bitlis’in tarihine ve kültürüne, sosyal, etnik ve siyasal yapısına odaklanmakla başlar. Nursi, Gülen üzerinde en müessir şahsiyetlerin başında gelir ve ikisi de hemen hemen aynı bölgenin, eski Şark’ın, insanıdır. Daha önce de değindiğim gibi, çoğu akademisyen Gülen’in Nursi’nin fikirlerinden yoğunlukla istifade ettiğini, Nursi’nin fikriyatını daha geniş ve farklı faaliyet sahalarında tatbik ettiğini, deyim yerindeyse Nursi’nin ortya koydugu teorinin Gülen tarafından pratiğe döküldüğünü ısrarla ileri sürmüşlerdir.
           Tanınmış psikolog Albert Bandura’nın meşhur Social Learning Theory’si, çevresel unsurları kişinin şahsiyetinin, bilinç altının, hafızasının, duygularının ve dünya görüşünün  teşekkülünde en önemli hususlar arasında ele alır. Bandura, teorisini bu temel yargı üzerine bina etmiştir. Ona göre kişi, yeni bilgi ve davranışları diğer isanları gözlemleyerek ve modelleyerek öğrenir.[2]  Bandura şöyle diyor: “ Çoğu insan gözlemleyerek, yeni davranışların nasıl edinildiği ve uygulanıldığı ile ilgili izlenimlerini ve kanılarını biçimlendirir ve zamanla da bu bilgileri kodlayıp muhtelif ortamlarda ortaya çıkabilecek davranışları için bir kılavuz olarak kullanır.”[3]  Bandura, dış unsurların ve çevresel faktörlerin, kişinin karakter gelişimindeki öneminin altını çizer ve insanın aslında bulunduğu zaman ve mekanın ürünü olduğunu ileri sürer. Gerçekten de, gerek Gülen’in fikriyatını, gerekse Hizmet Hareketi’nin kimi temel hususiyetlerini anlayabilmek için kendisinin ilk çocukluk ve gençlik dönemlerini geçirdiği, ilk ve kalıcı telakkilerinin biçimlenmesinde mühim rol oynayan sözkonusu yakın çevresine dikatlice bakılması zaruridir. Gazeteci Latif Erdoğan’ın 1990’lı yılların başında Fethullah Gülen ile yaptığı mülakatlardan müteşekkil kitabı Küçük Dünyam’da, Gülen, çocukluk yıllarıyla, eğitim durumuyla ilgili son derece zengin bilgiler paylaşır.[4] Bu kitap, küçük hacmine ve kimi netameli muhtevasına karşın, halen Gülen’in hayatıyla ilgili en mühim belge ve başvuru kaynakları arasındadır. Şerif Mardin de Nursi’nin Tarihçe- i Hayat[5], adlı otobiyografik çalışmasını sıklıkla kullanır ve bu Tarihçe’yi Nursi’nin ilk çocukluk çevresini daha iyi tanıyabilmek için analiz eder.
              Fethullah Gülen, kendisi Korucuk köyünde doğmuş olsa da, ataları buraya Ahlat kasabasından göç etmiştir.[6]  Gülen dedelerinin uzun yıllar Ahlat ve Bitlis civarında ikamet ettiğini söylüyor. Sonradan, ailenin karıştığı bir “namus meselesi” yüzünden Gülen ailesi  bölgeyi terk ederek Korucuk köyüne yerleşleşmişlerdir. Gülen bu göçü bir “sürgün” olarak niteler. Ahlat ve Bitlis, Orta Asya’dan gelen ilk Türk boylarının buluştukları merkezi noktalardandır. Bölge insanı umumiyetle müslümandır, muhafazakardır. Bölgedeki hakim kültür, İslami değerler ve miras ile yoğrulmuştur. Doğu Anadolu, erken dönem Türk ve İranlı alimlerden etkilenmiş bir tasavvufi anlayışın da merkezi olmuştur. İslami maneviyata müsait çevresel faktörlerle zamanla bölgede Nakşibendilik ve Mevlevilik ağırlık kazanmıştır.
            Gülen’in doğum yeri, Korucuk, 75-80 hanelik küçük bir yerleşim birimidir. Gülen, bu hanelerin en az ellisinin kendileriyle akraba olduğunu belirtiyor.[7] Köy halkı yoksuldur, mesela kahvaltılarını yoğurtla geçiştirirler, çamaşırlarını sabun bulamazlarsa kil ile yıkarlar.[8]  Bu durum, 1940’ların Anadolu’sundaki herhangi bir köy için de geçerlidir. Savaş yıllarıdır. Gülen’in ilk okul öğretmeni Berna Özbatur, köylülerin çocuklarını berbere gönderebilecek paralarının bile olmadığını hatırlar.[9]  Özbatur, 1940’ların Korucuk köyünü şöyle tasvir ediyor:  “Çok karlı bir ortam, küçük evler…ama çok sıcak ve misfirperver insanların mekanı….”[10] Korucuk İpek Yolu üzerindedir. Köyde hala eski kervansaray kalıntıları mevcuttur, köyün hemen kenarından Erzurum- Kars demiryolu geçer. Cumhuriyetin ilk yıllarında köyde bir Jandarma Karakolu mevcuttur.[11] Gülen, ilkokula gittiği dönemde, köye İsmet İnönü’nün yaptığı ziyareti hatırlar.[12] Gazeteci Nazlı Ilıcak, 2012 yılında Korucuk’u ziyaret ettiğinde, böyle bir köyden Fethullah Gülen gibi bir şahsiyetin çıkmış olmasına şaşıracaktır.

          Fethullah Gülen kırsalda geçen çocukluğunun kendisini dünyevi temayüllerden de muhafaza ettiği ve kalbini saf ve masum tuttuğu görüşünde.[13] Bu durum, bugün de muhafazakar Erzurum halkında ilk müşahede edine hususiyetler arasındadır. Köydeki yoksulluğa rağmen, Korucuk’ta canlı sayılabilecek bir sosyal hayat vardır. İki kahvehanenin olduğu Palandöken dağlarına bakan bu küçük köyde, ahali uzun kış gecelerinde birbirine dini ve halk hikayeleri anlatır. Mahalli sanatçılar ve şairler, Sümmani ve Aşık Reyhani gibi, köyü düzenli aralıklarla ziyaret ederler ve icra-yı sanatta bulunurlar.[14]  Gülen’in yaşadığı ev bölgenin alim ve fazıl insanlarının uğrak yeridir, adeta bir misafirhane gibidir.[15] Genç Gülen, bu kadim ulemayı yakından izleme ve gözlemleme imkanı bulur. Zamanının çoğunu kendisinden yaşlı bu eski zaman insanlarıyla geçirdiğinden, çocukluğunda akranı arkadaşlarla oynamaya zamanı olmaz, bu yüzden fazla çocukluk arkadaşı yoktur.[16] 2013’teki Korucuk Köyü ziyaretinde bizzat görüştüğüm Gülen ile aynı yaşlarda bulunan köy ahalisi de, Gülenin çocukluk yaşlarından itibaren ciddi biri olduğunu, genellikle kendisinden yaşlı kimselerle birlikte zaman geçirdiğini belirtmişlerdir.
          Fethullah Gülen’in dini gelişimi ve manevi farkındalığı, din ile yoğrulan bu kırsal ve yoğun manevi atmosferde, manevi şahsiyetlerin gölgesinde biçimlenir. Ailesinin saygı gösterdiği yerel alimleri ve sanatkarları gözlemleyerek ve dinleyerek, sohbetlerdeki dini anlatı, söylem ve sembolleri, davranış kalıplarını henüz erken çocukluk evresindeyken içsellestirir, Erzurum halkının temel hususiyetlerini karekterinin mühim bir parçası haline getirir.
           Fethullah Gülen’in hayatında çok önemli bir yeri olan, kendisinin ilk hocalarından Alvarlı Muhammed Lütfi Efe, bu kimselerden biridir. Gülen’in Alvarlı ile ilgili hatıraları çok canlıdır. Gülen’in ailesi Alvarlı’nın hayranıdır. Alvarlı’nın himaye ve sırrına mazhar olan Gülen, tahsiline devam etme teşviklerini de kendisinden çok yaşlı bu muteber alimden alır. Gülen’in geniş aile çevresi, dini değerleri her günkü hayatlarında büyük bir ihtimamla yaşamaktadırlar, din bir genel kültür ve bilgiden ziyade, hayatın bütün safahatına hakim kılınmaya çalışılan bir unsurdur.[17] Gülen köyün ileri gelenlerinden olan dedesi Şamil Ağa, mahalli alimlerden Halil Hoca, Vehbi Efendi, Sırrı Efendi ve Şehabettin Efendi gibi saygın kimselerin gölgesi ve kanatları altında ilk çocukluğunu idrak eder.          
         Fethullah Gülen çiftçi bir ailenin çocuğudur. Babası Ramiz Efendi, sonradan cami imamı olmuştur. Gülen diğer kardeşlerinin aksine eğitim ve öğretimini sürdürmüştür. İlkokula 1946’da baslamış ancak sadece üç yıl devam edebilmiştir. Babasının komşu köy Alvarlı’da imamlık görevinden dolayı Korucuk’tan taşınmışlar, bu sebeple de Gülen, ilkokulu 1949’da terkederek, klasik ve geleneksel usüllerle dini eğitime devam etmiştir. Önce Pasinler, ardından da Erzurum merkezde, çeşitli kurumlarda altı yıl medrese eğitimi almıştır. Erzurum’dayken 1956’da sınavları dışarıdan vererek ilkokul diploması almıştır. 1957’de, civar illerde, Tokat, Amasya ve Sivas, gönüllü olarak vaazlar veren Gülen ilk kez daha geniş bir çevreye açılma imkanı elde etmiştir.       
             Fethullah gülen, ilk resmi görevine 1958’de Edirne’de başladı. Müezzin ve vaizlik görevi için, 18 yaşındayken Erzurum’dan Edirne’ye geldi. Askerlik vazifesini 1962’de tamamlayınca, tekrar Erzurum’a döndü. Kısa bir süre memleketinde kaldıktan sonra vaizlik için Edirne’ye gitti. 1963’te Gülen’in Erzurum’da bir dizi sohbetler verdiği biliniyor. Dönemin popüler muhafazakar derneklerinden olan Komünizmle Mücadele Derneği’nin Erzurum şubesinin açılışında önemli görev alan Gülen, bu dönemde Erzurum’da Mevlana ile ilgili bir konferans vermiştir.[18]
                                                                       Erzurum
           Ahmet Hamdi Tanpınar, Kop dağlarıyla çevrelenen Erzurum’u bir “kartal yuvasına”[19] benzetir. Taze su kaynaklarıyla maruf şehir, Ankara–Tahran tren yolunun da merkez noktalarından olması onu önemli bir kültür ve ticaret noktası haline getirmiştir. Karasal iklim yaşayan şehrin kışları ortalama sıcaklık derecesi -4’tür. Kışın uzun ve sert geçtiği şehirde, yılın yüz gününden fazlası karlar altında geçer. Tanpınar, şehrin hususi coğrafyasının ve bu uzun süren kışlarının, bölge insanına, hayatın müşkülleriyle başa çıkabilecekleri bir tahammül gücü bağışladığını ileri sürer. Beş Şehir’in yazarına göre Erzurum insanı, bu sert iklim yüzünden merttir, mütehammildir ve dirayetlidir.[20]
                Doğma büyüme İstanbullu olan muhterem Hocam Orhan Okay, hayatının 40 yılını bir akademisyen olarak Erzurum’da geçirmiştir. Okay şöyle der: “Erzurum’un coğrafyası ve iklimi, bölge insanının karekterinin şekillenmesinde hayati rol oynar. Bu muhafazakar insanlar, zahiren zayıf, küçük ve mahcup, zihnen de değişime kapalı gibi görünürler; ne var ki güvenilir bir kimse buldularında kalplerini ve zihinlerini en samimi biçimde açarlar; işte o zaman onlardaki sıcak ve otantik şahsiyeti görebilirsiniz.”[21]  
           Fethullah Gülen, Erzurum’un sert ikliminden konuşmalarında sıklıkla söz eder; kendisi de bu sert iklimle bölge insanının muhafazakar yönleri ve güçlü şahsiyeti hakkında münasebetler kurar. Erken çocukluk dönemlerine ait kimi gözlemlerinde, Gülen bölge halkındaki güçlü dindarlığın bu dondurucu iklimle ilgili olduğunu ileri sürer. Bu dindar insanlar, şehrin karlı buzlu havasına rağmen soğuk su ile abdest alırlar ve o donduru Erzurum havasında camileri tıklım tıklım doldururlardı. Soğuk hava, bu insanları hayat şartlarına karşı daha dayanıklı kılarken imanlarını da pekiştiriyordu. Gülen henüz ilk gençlik yıllarındayken, kışın en çetin şartlarına rağmen kendisinin de düzenli banyolarını soğuk su ile aldığını da hatırlamaktadır. [22]
              Erzurum hem yakın, hem de genel Türk tarihi için önemli bir yerdir. 1071 sonrası Türk boylarının toplanma ve geçiş istikametidir. Tarih boyu Bizanslara ve Ruslara karşı, özel konumundan dolayı bir Türk cephesi ve savunma hattı (Son Karakol) olagelmiştir. Özel konumu, Erzurum’u dış dünyaya da açarak daha geniş sosyal, tarihsel ve ekonomik gelişmelerin merkezine almış ve çok sayıda farklı etnik unsuru kendisine çekmistir. Bölge, henuz 7. asırda, müslümanlarca fethedildikten sonra farklı develtlerin idaresine geçmiş olsa bile asla İslami kimliğini ve tabiatını yitirmemiştir. Özellikle Selçuklular döneminde şehir, dini ve modern bilimlerin de merkezi haline gelmiştir. Selçuklular, şehirde çok sayıda cami, medrese, hamam ve köprüler inşa etmişlerdir. Erzurum nüfusu bin yıllık bir süreç içerisinde Türk ağırlıklı olmasının yanısıra, kimi bölgeleri Ermeni ve Kürt unsurları da yoğunluklu olara ihtiva eder. Hareketli ve dinamik bölgesel kültür her zaman zenginlilik arz etmiştir. Sözgelimi, Osmanlı, ilk Anadolu gazetesini 1867’de Erzurumda yayınlamaya başlamıştır. Amaç, Doğu’nun bu merkezi ilinde yerel kamuoyunu etkilemektir.[23]  Hakeza, Atatürk de İstiklal Harbi’ne bu şehirde start vermiştir. Özellikle 1940’larda Erzurum dini eğitim ve öğretimin merkezi haline gelmiştir. 1957’de Doğu’nun ilk üniversitesi Atatürk adıyla bu şehirde açılmıştır. Yıllardır, bu üniversitenin hastanesi bütün Doğu Anadolu Bölgesine hizmetler vermektedir.
           Bu tarihsel deneyim ve birikimle birlikte şehrin hayati önemdeki jeopolitigi Erzurum’u doğal olarak Dogu Anadolu’da tam bir Türk cephesi haline getirmistir. Tarih boyu farklı devletlerin yönetimine giren şehir, en son olarak da 1916’da Ruslar tarafindan işgal edilmiştir.
                   Kültürel ve tenik olarak cok zengin bir nüfusa sahip olan Erzurum, adeta Turkiye, İran, Ermnistan ve Irak’ın buluşma merkezidir. Şehir ahalisi tarih boyu pek çok felakete ve kaosa şahit olmuştur. Bu tecrübe, muhafazakar Erzurum halkında güçlü bir devletçi zihniyetin de teşekkul etmesine sebep olmuştur. Hakan Yavuz’a göre, Gülen devletçidir, oturmuş ve süreklilik arz eden bir devlet olmadan böylesine tehdite ve dış tesire açık bir bölgede, din ve dini kimlikler muhafaz edilemez; dolayisyla devlet dini kimligi tesisinde hayatiridr. Yavuz, Gülen’in Erzurum halkının dini muhafaza ve mudafaa eden güçlü bir devlet yapısı olmadığı takdirde İslam’ın buralarda daimi olamayacağı hususunda bir kanaati olduğunu ileri sürer.[24]  Nitekim, Erzurum bugün aynı zamanda hem AKP’nin hem de Hizmet Hareketi’nin güçlü kalelerinden biridir.
                                        Erzurum’un  1950’lerdeki Sosyal ve Siyasal Durumu
             1923’te Türkiye, Trakya ve Anadolu’da bagımsızlığını elde etti. Mustafa Kemal Cumhuriyet’i kurunca Saltanat ve Hilafet’i ilga etti. Yeni Ulus Devlet, ardıardına gelen kültürel devrimlerle milleti dönüştürme projelerini uygulamaya koydu ve rijit seküler pratikleri topluma dayattı. Mesela, 1928’de devletin resmi İslam’dır ibaresi Anayasa’dan çıkarıldı. 1937’de sekülarizm anayasaya girdi. 1940’ta laiklik ulus devletin en temel ve kurucu unsuru haline geldi. Özellikle 1930 ve 1940’lardaki bir dizi benzer yasa ve uygulamalarla, dini kurumlar kapandı ve dini eğitim sınırlandı, hatta hemen hemen  yasaklandı ve dini alimler tasfiye edildi.
            Fethullah Gülen, 2. Dünya Savaşı’nın içinden geçen ve kritik bir dönem yaşayan genç Türkiye’nin çocuğu olarak Erzurum’da dünyaya geldi. Türkiye, 1950’ye kadar otoriter Tek Parti tarafından idare edilmekteydi. Mustafa Kemal’in banisi oldugu Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’yi dönüştürme projesini üstlendi. Atatürk’un silah ve siyaset arkadaşı, Cumhuriyet’in ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 2. Dünya Savaşı’nda Türkiye’yi tarafsiz bir zeminde tutmayı başardı. Bu dönemde ülke savaşa girmese de, savaş döneminin ve sonrasının sıkıntılarını çekti. Yine, tarafsız duruşuna rağmen, Türkiye batıda Almanya’nın doğuda ise Rusya’nın siyasal tehditini hissetti. Dış tehditler sürerken, Cumhuriyet Halk Paritisi de, muhtelif yasa, düzenleme ve uygulamalarla İslam karşıtı bir tutum içine girerek, devlet eliyle halkı modernleştrime ve toplumu sekülerleştirmenin dozajını artırdı. Mesela, Ezan’ın Arapçası yasaklandı, muhtelif dini kurumlar, dini eğitim veren kurumlar, hatta çok sayıda cami 1940 ve 1950 arasında kapatıldı.[25] Türkiye’nin 1950’de çok partili siyasal sisteme geçmesiyle kamuoyuna dini meselelerde kısmi bir rahatlama görüldü. 1940 ve 1950’lerdeki Gülen’in çocukluk ve gençlik dönemlerinde, çetin savaş şartları ve yeni ulus devletin dine ve dindarlara olan baskısı başlıca en önemli iki toplumsal ve siyasal olay haline geldi. Bu zor dönemlerde Gülen’in ailesi, bölgenin diğer ebeveynleri gibi çocuklarının dini eğitim almasını önemsedi ve onlara bu eğitimi geleneksel usüllerle verecek medreselere ve mescitlere göndermeye devam ettiler. Çocuklarının dini hayatlarına dikkat etmeleri, temel İslami bilgileri öğrenmelerini, Kuran okuyabilmelerini önemsedi.[26]  Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren dini eğitim kurumların belli bir süreç içinde kapatılmasına rağmen, muhafazakar Erzurum’da pek çok medrese açık kaldı, yasadışı da olsa dini eğitim vermeye devam etti. 1940’lardaki bütün icbar ve tarassuda rağmen, Erzurum’da canlı bir dini hayatın varlığından söz edilebilir. Gülen o günleri şöyle hatırlar: “Erzurum’da dini eğitim gören beşyüz kadar öğrenci vardı. Dini eğitim veren alimler İstanbul’da tahsil görmüş olsalar bile görevlerini ifa için, sonradan nispeten daha bir serbestliğin oldugu Erzurum’a geldiler.” [27]  Gülen Solakzade Sadik Efendi ve  Osman Efendi gibi devrin ulemalarından dersler alır. Bu zatların her birinin eğitim verdiği sınıflar ve yurtlar vardı, bu kişiler, çeşitli yasal önlemlere ve sınırlamalara rağmen en zor şartlarda bile dini egitim vermekten vaz geçmediler. [28]
                                             Erzurum toplumunun özellikleri
         Dr. Sıtkı Aras kitabında Erzurumlu karakterini altı grupta tasnif eder: Alim, veli, beyefendi, lider, halk bilgesi ve dadaş.[29]  Gülen’in şahsiyeti Dr. Aras’ın bu tasnifine tabi tutularak pekala incelenebilir, ancak ben burada sadece Dadaş kimliğinin altını çizmek isterim.Türkiye’de Erzumluya dadaş denir. Dadaşın anlamı kardeştir, kelime olgun insanı da ifade eder. Aynı zamanda, iyi silah kullanmak, ustalıkla at sürmek, cirit oynamak dadaş kişiliğinin ve prototipinin en çok bilinen hususiyetlerindendir. Dadaş, dünyevi metaa değer vermez; onun maneviyatı güçlüdür, fıtraten mütevazidir, cesur ve dostanedir. Allah rızası için muhtaca el uzatır. Zalim yönetime boyun eğmez. İzzetli ölümü zılletle yaşamaya tercih eder. Nuktedandır, şakaları ardı ardına sıralar, mütebessimdir, kalenderdir. Dadaş, geleneksel olarak Türk Milliyetçisidir, asayiş ve nizamdan yanadır, devletçidir. Ülkenin etnik unsurlara göre bölünmesine karşıdır. Her platformda ülkenin bağımsızlığını ve bütünlüğünü savunur. 1919’da Türk İstiklal Harbi’nin kendi şehirlerinde baslamış olması büyük bir gurur vesilesidir. Müslümanlık ve müslümanca yaşamak önemlidir. İslam’ın dadaş versiyonuna Anadolu İslamı da denebilir. Bu anlayışta, toplum ve cemaat bireyden daha mühimdir. Aslolan umumun menfaati ve emniyetidir. Gülen bir dadaş müslüman olarak1970’lerden itibaren enerjisini, kaynaklarını, bilgisini dünyaya ve ülkeye hizmete adamış bir toplum yetiştirilmesine hasr-ı nazar etmiştir.  Gülen’in Erzurum’daki hocalarından olan Osman Bektas, onu “hakiki dadaş” olarak niteler. [30]  Kendi mülakatlarından birinde Gülen dadaşı şu şekilde tanımlar: “ Dadaş, dindarlığını Müslüman Türk’ün tarihi tecrübesiyle geliştirir ve zenginleştirir.”[31]    Gülen, Türklerin tarih boyu İslam’a en güzel şekilde hizmet ettiklerini, Haçlı Seferlerinden ülkeyi ve dini muhafaza ettiklerini vurgular. Yazı, sohbet ve vaazlarında Gülen, Türk Tarihinin şanlı sayfalarından örnekler verebilmek için her zaman bir firsatını bulur ve tarihi vakaları bugünkü olaylara aktüel gelişmelere büyük bir marifetle bağlar. Babası Ramiz Efendi, kendisine iki önemli husus öğretmiştir, biri Sahabe ve Peygamber muhabbeti, diğeri de Osmanlı sevgisidir.[32] Ömer Çaha ve Bülent Aras bu meyanda şunu ileri sürer; “Gülen’nin hedefi aynı anda Türk Milliyetçiliği müslümanlaştırırken, İslam’ı da Türkleştirmektir. Kendisi Osmanlı döneminde olduğu gibi din ve devlet  arasındaki bağları tekrar yerleştirmektir.” [33]




[1] Serif Mardin. Religion and Social Change In Modern Turkey. New York: Sunny Press, 1989.
[2] Albet Bandura . Social Learning Theory. New York: General Learning Press, 1971.
[3] Bandura, Social Learning, p. 22.
[4] Latif Erdogan. My Small World. Istanbul: Ad Yayinlari, 1992.
[5] Said Nursi. Tarihcei Hayat. Istanbul: Sozler Yayinevi, 1989.
[6] Ali Unal. Fethullah Gulen: Bir Portre Denemesi. Izmir: Nil Yayinlar, 2002. p. 65
[7] Erdogan. My Small, p. 15
[8] Erdogan. My Small. 21.
[11] Mercan. Fethullah, p. 35
[12] Erdogan. My Small. p. 28
[13] Erdogan. My Small, 26.
[14] Faruk Mercan. Fethullah Gulen. Istanbul: Dogan Yayincilik: 2008, p. 36
[15] Unal. Fethullah Gulen. p. 11.
[16] Erdogan. My Small. 18
[17] Erdogan. My Small., 32.
[18] Ibid., 76.
[19] Ahmet Hamdi Tanpinar. Bes Sehir. Istanbul: Dergah Yayinlari, 1941. p. 211
[20] Tanpinar. Bes Sehir. p. 207
[21] Besir Ayvazoglu. “Orhan Okay” Aksiyon. (957), 11.02.1999
[22] Mercan. Fethullah. p. 62
[23] Mardin. Religion and. P.  31
[24] Hakan Yavuz. Towards and Islamic Enlightenment: The Gulen Movement. New York: Oxford University Press, 2012. p.28
[26] Erdogan. My Small, 17
[27] Erdogan. My Small. 38 
[28] Muhammet Cetin. The Gulen Movement.: Civic Service Without Borders. New York: Blue Dome Press, 2010. p. 250
[29] Sitki Aras. Erzurumun Manevi Mimarlari. Istanbul: Dergah Yayinlari, 2007.
[30] Merhum Osman Bektas Hocaefendi. http://tr.fgulen.com/content/view/14589/13/
[32] Erdogan. My Small. p. 23
[33] Caha and Aras, “ Fethullah Gulen and His Liberal Turkish Islam Movement.” Revolutionarries and Reformers: Contemporary Islamist Movements in The Middle East. Ed. Barry Rubin. New York: State University of New York Press, 2003. p.143.

No comments:

Post a Comment